28 Mayıs 2015 Perşembe

Okuma Etkinliği | Bay Harika || Yorum




Eveet Havada serisinin son kitabı olan Bay Harika ile karşınızdayım. Öncelikle serinin en beğendiğim kitabı olduğunu söyleyemeyeceğim. Her ne kadar yaşanan her şeyi James'in ağzından dinlemek oldukça keyif verici olsa da Stephan'ın ağzından olduğu bölümler çok fazlaydı ve açıkçası sıkıldım. James'in anlatımıyla oğlumuzun kızımıza ne denli tutulduğunu daha iyi görüyoruz,hissediyoruz.

"Ben meğer kayıpmışım. Bulundum.Ben,James Cavendish, hatırlayamadığı kadar uzun zamandır seks bağımlısı,asla pişman olmayan sapık,aşık olmuştum. Ben onun bakire vücuduna sahip olmuştum,o da benim bakir kalbime."

Stephan'dan okuduğumuz yerler sayesinde de Stephan'ın geçmişte yaşadığı acıları,ailesiyle geçirdiği zor zamanları görüyoruz ve o sanılandan daha fazla yaralı bi adam. Ayrıca, Bianca ve Javier ile olan ilişkisini daha yakından inceleme fırsatı buluyoruz ve bir kez daha Bianca ve aralarındaki ilişkiye hayran kaldım hatta acayip imrendim belki biraz da kıskanmış olabilirim. :)
  • "Elbette herkes bizim sevgili olduğumuzu düşünüyordu,biz de ses çıkartmıyorduk. Onun aslında sevgilim olmadığını,yaşamam için hava kadar gerekli olduğunu,ona zarar vermeye kalkışacak kişiyi gözümü kırpmadan öldüreceğimi,nasıl anlatabilirdik ki.Bizi sevgili sanmaları daha kolaydı."


    • smile ifade simgesi
      Ayrıca bölümler geçmiş ve günümüz olarak yazılmış. Geçmiş Bianca ve James'in tanışmasından,günümüz ise Bianca'nın vurulmasından itibaren başlıyor. Stephan'ın ağzından olan yerlerde ise geçmiş Stephan'ın dövüştüğü zamanlardan,gelecek ise yine Bianca ve kendisinin vurulduğu zamanlardan başlıyor. 3.kitabın sonunda Bianca ve James'in düğününden,evliliklerinden ayrıca Bianca'nın hamileliğiden çok fazla bahsetmedikleri için geçiştirildiğini düşünmüştüm ama neyse ki bu kitapta telafi edilmiş.
      "Sihirli çubuğu elimde tutuyordum.Ona bakmadan edemiyordum.-Biraz önce ona işediğini biliyorsun değil mi-dedi Javier.Umrumda bile değildi.Elimle artı işaretini okşamaya devam ettim."
      Bay harikamızın oldukça kıskanç olduğunun bu kitapta daha çok farkına varıyoruz :) O ne hain o,aklından neler neler geçiyor,düzenbaz herif. :)
      "Ne düşündün ki? Eve dalıp onu kurtaracak mısın?O benim anladın mı?Onu taciz ettiğimi mi düşünüyorsun?Şunu aklına iyice sok: O tamamen bana bağlı,ömür boyu bana zincirlenmiş durumda ve onu bana bağlayan zincirler senin kırabileceğin türden değil." Son olarak kitap çok güzel bitirilmiş gerçekten sonuna bayıldım. Kahkaha atma garantisini veriyorum smile ifade simgesi Ayrıca öyle güzel bi baba olmuş ki James'in Bianca'sı olamadım bari kızı olayım dedim smile ifade simgesi Daha fazla uzatmadan bitireyim smile ifade simgesi Eğer bundan önceki kitapları
      okuduysanız ve bu seriyi seviyorsanız kesinlikle bu kitaba sahip olmalısınız inanın James'i daha çok seveceksiniz.
      smile ifade simgesi

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Okuma Etkinliği || Aşkın Nazlı Hali | Kübra Türker | Yorum



Merhaba! Yeni bir okuma etkinliği, aşık olunası bir kitapla buradayım. :) Evet, 'aşık olunası' diyerek fazla iddialı konuşmuş olabilirim ancak; bu kitap bir muhteşem! Tabii, asıl muhteşem olan Yağız. :D Tamam, fazla uzatmadan yorumuma geçeceğim ama kitapla ilgili biraz bilginiz olsun istiyorum. O zaman buyrun tanıtım bültenine. :D 


Tanıtım:

Hayatından geçen her bir gün, dolu dolu tabirinin karşılığıydı Naz için. Sonu gelmeyen seyahatler, bitmek tükenmek bilmeyen partiler, sıfırlarını dahi saymaya uğraşmadığı bir banka hesabı, anne babası, dedesi ve hatta daha birçok insanın ilgisi… Şimdiyse bunların hepsi yerini mütevazı bir memur hayatına bırakmıştı. Hem de oldukça mütevazı! Artık parasının hesabını kuruşu kuruşuna yapmalı ve hayatını diploması için uğruna yıllarca dirsek çürüttüğü mesleği, öğretmenliği, yaparak kazanmalıydı. Yapabilir miydi peki? Allah biliyor ya herkes onun bu şekilde yaşayamayacağını biliyordu. 
Disiplin, azim ve çeviklik… Belki biraz ukalalık, biraz da hazır cevaplık. Hepsini bünyesinde barındıran bu yakışıklı adamın bir yüzbaşı olduğuna inanmak, oldukça zordu. Yeni görev yerine başarıyla adapte olmuşsa da yeni hayatında hesaba katmadığı bir şeyler vardı.
 Zaten kim bunu hesaba katıyordu ki? O ne mi? Aslında hepimiz biliyoruz. Hatta birçoğunuz şu an iki dudağınız arasında, bu oyunbozan kelimeyi mırıldanıyorsunuz. 
‘Aşk’ 
Pek çok şey bildiğini iddia etse de bu konuda ne bir tecrübeye ne de ön bilgiye sahipti Yağız. Ama azimliydi. Takdir etmek ve hakkını vermek gerekir. Aşkı öğreniyordu. Hem de aşkın ‘Naz’lı hâlini…




Ve gelelim yorumuma. :)
Naz adında taptatlı, öğretmen bir kızımız var. Kendisi gibi ailesi de öğretmen. Ve kızımız birazcık şımarık, kendini beğenmiş bir tip. Ama tabii bu yetiştirilme tarzından kaynaklanıyor biraz. Naz, her zaman istediğini elde etmiş, zengin bir ailede büyümüş biri çünkü.

Diğer tarafta da Yağız adında bir erkek var. :) Yağız Tekinoğlu... İsmini duyunca bile kocaman sırıtıyorum ben. :) Neden mi? Çünkü Yağız'la birlikte hepten kafayı sıyırdım. :D O nasıl bir adamdı öyle? O nasıl bir aşktı?

Tamam, kızmayın. :D Yağız'a olan saplantılı hayranlığıma kısa bir ara verip size hemen ondan bahsediyorum. Öncelikli olarak Yağız yakışıklı bir Yüzbaşı. Eh, tabi oğlumuz yüzbaşı olduğu için Kars'a tayini çıkıveriyor.

Sonra ne mi oluyor? Taptaplı kızımız ve yakışıklı oğlumuzun yolları kesişiyor. :) Ama bu karşılaşma pek de olumlu olmadı. :D Ayrıca söylemek istiyorum ki, Yağız ve Naz'ın sürekli tartışmaları, didişmeleri ve birbirleriyle uğraşmaları çok şekerdi.

Bazı kısımlarda çok eğlendim, bazı kısımlarda ise çok duygulandım. Kitap boyunca yoğun bir duygu seline kapılıp gittiğimi söyleyebilirim. Özellikle Yağız'ın o sözleri yok mu... Ah, işte onlar beni benden aldı. Yazarımız, karakterlerin hislerini okuyucuya çok güzel yansıtmış bence. Ve ben gerçekten kitabı hissederek, severek okudum. Buram buram aşk kokan bir hikayeydi.

Özellikle ilk başta şımarık olduğundan bahsettiğim kız karakterimiz Naz'ın, Yağız'dan sonra ne denli değiştiğine şahit olmak da ayrı bir güzeldi. Kelimeler, cümleler çok anlamlıydı. Yazarın kalemi ise kesinlikle sıkmıyor çünkü kitap oldukça akıcıydı. Normalde 600 ve üzerinde sayfa sayısı olan kitaplar benim gözümü korkutur. Evet, itiraf etmeliyim ki Aşkın Nazlı Haline başlarken de sayfa sayısından biraz ürktüm. Ama tüm bu düşüncelerim kitaba başlamam ile birlikte buhar olup gitti.

Kısaca özetlemem gerekirse, son zamanlardaki birbirinin tekrar olan kitaplardan sıkıldıysanız Aşkın Nazlı Halini alıp okuyun. Hatta kesin almalısınız. Pişman olmayacaksınız, emin olabilirsiniz. :) Hatta Yağız'a hayran olacağınıza eminim. :) Ama oradaki küçük detayı fark ettiyseniz eğer, 'hayran' diyorum. Aşık olabilirsiniz demiyorum. Çünkü Yağız bir tane ve o da benim, dermişim. :D Tamam, tamam. :D Saplantılı aşkım Yağız'ı birkaç saniyeliğine -çünkü artık onu unutmam mümkün değil- unutuyor ve yorumumu da bitiriyorum. :D :D

Aşkın Nazlı Halini okumadıysanız çok geç kaldınız. Hemen alın okuyun ve kitaplığınıza bu tatlış kitabı da ekleyin. :) Seveceğinize eminim. :) Ayrıca yazarımızın yeni eserlerini de merakla bekliyorum. Tabii, bir sonraki karakter Yağız'ın yerini tutabilir mi, bilemiyorum. Yağız'ın benim için yeri hep ayrı kalacak.  :)

Bir sonraki yorumda görüşmek üzere! Yağız kokulu öpücükler! :)


PUANIM: 






















15 Mayıs 2015 Cuma

KGBT 7.Tur || İngiliz Gelin Annabel - Lynsay Sands




Asla evleneceğini düşünmemişti. Annesi ansızın onu manastırdan alıp eve götürmek için geldiğinde, Annabel bir rahibe olmak için yemin etmek üzereydi... Böylece, evden kaçan ablasının nişanlısı olan İskoç lorduyla evlenebilecekti!

Bir eş olmakla, bir ev idare etmekle ve özellikle gerdek gecesiyle ilgili hiçbir şey bilmiyordu. Asla âşık olacağını düşünmemişti. Ross MacKay, Annabel'i gördüğü andan itibaren, utangaç ve tatlı müstakbel eşine vurulmuştu...
Annabel'in bedeninin kıvrımlarının da ayrı bir lütuf olduğunu düşünmüştü. Ancak, bir düşman Annabel'in hayatını tehdit edince, Ross onu İskoçya'ya götürdü. Annabel evlenmeyi planladığı kadın olmasa da, arzuladığı tek kadındı.




YORUM: 

Kitap tarihi aşk romanıydı. Ben ilk defa bu türde bir kitap okudum. Sanırım İngiliz Gelin'den sonra historical türündeki romanları hiç tereddütsüz okuyacağım çünkü bu kitabı çok beğendim!

Size çok kısa kitabın konusundan bahsetmek istiyorum. Baş karakterlerimizden Annabel, yıllar önce çok küçükken Manastır'a gönderilir. Annabel tam rahibe olmak için yemin etmek üzereyken, Annbel'in annesi gelir ve sebebini bile söylemeden Annebel'i evine götürür.

İşte tam o an itibariyle kitaptaki olaylar başlar. Ah, bu arada bir de Ross MacKay var ki sormayın gitsin. :) Kitabın yakışıklı İskoç Beyi kendisi. :)

Kitabı çok sevdim. Özellikle bu kitaptan sonra tarihi aşk romanlarına karşı olan bütün ön yargılarım buhar olup gitti.

Kitabın çevirisi, editasyonu her şey kusursuzdu! Yazarın kalemi sade, yalın ve akıcıydı. Bu yüzden kitabı okurken hiç sıkılmadım. Aksine her sayfayı büyük bir heyecan eşliğinde çevirdim.

Okuduğum ilk Olimpos kitabıydı bu. Sanırım bundan sonra hiç tereddütsüz alacağım yayınevinin de kitaplarını. Çünkü çeviri çok başarılıydı ve ben bir kitaptaki yazım hatalarının azlığına veya çokluğuna çok dikkat ederim.

Kitaptaki sevmediğim tek şey kapak. Ama ne yazık ki Historical kitapların çoğu böyle. :(
Ama bu çok da takılacak bir konu değil. Zaten kitabın içeriği, kurgusu her şeyiyle mükemmeldi! Kısacası ben bu kitabı çok beğendim. Tavsiyemdir. :)


PUANIM: 5

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Özge Gül | Tutkulu Aşk || Yorum




Yine enfes bir kitap yorumu ile karşınızdayım! Tuba'nın Yorum Köşesi ile gerçekleştirdiğimiz "Tutkulu Aşk" için okuma etkinliğini yakın zamanda gerçekleştiriyor ve Kitap Cenneti sayfasında harika bir yarışma yapıyoruz.  Bizi takip etmeyi unutmayın! Çok yakında. ;) 

Öncelikle bu enfes kitapla ilgili yorumuma geçmeden önce kitabımız hakkında bir fikir edinelim, değil mi?  






Aşk kalplere yerleşecek ve bedenlerde tutkuya dönüşecekti...


Yıllarca aşkla yanıp tutuşan ama karşılık bulamayan bir erkek ne yapar? Serkan hayatına devam etmeyi tercih etti ve bir başkasıyla nişanlandı. Onun için diğer kadınlar artık yok sayılacaktı. Ama Melisa'nın varlığı bile aklını karıştırıp aşkının katlanmasına yetiyordu.

Kalbi kararını çoktan vermişken, kadına yaklaşmanın yollarını arayacaktı ama Melisa, hayatı kendi bildiğinden ibaret sanırken bu hayli zor olacaktı.

Gittikçe yükselen, tutkuyla sarılmış, acılarla bilenmiş bir aşkın içine düşmemek için çabalayan Melisa'yı ikna edebilecek miydi Serkan? Peki ederse arzuladığı mutluluğa sonsuza kadar kavuşabilecek miydi?

Aşk için savaşırken, birbirlerinden güç almaları gerektiğini bilseler yetecekti ama bunu becerebilecekler mi?

Peki ya tutku her zaman aşk mı getirir?

İşte tüm bu sorular cevap bulurken, bu iki gencin hikâyesine bir tutamdan fazla acı eklenecek…

(Tanıtım Bülteninden)







Veeee gelelim yorumuma. :) Nasıl yorum yapacağım bilmiyorum aslında. Kitabı çok sevdim, övmek istediğim çok yer var ama yazıyı fazla uzun tutup arada spoiler vermekten korkuyorum. Bu yüzden kendimi frenlemeye çalışıyorum. :)


Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki Tutkulu Aşk bana çok iyi geldi. Son zamanlarda okuduğum en kaliteli ve kurgusu en sağlam yerli kitaplardandı bence. Çünkü ne yazık ki günümüzde her telden hikaye kitap oluyor ve bu oldukça can sıkıcı bir durum haline geldi. Her neyse, yorumumuza dönelim. Ayrıca belirtmek istediğim bir yer var. Ben kitabı okuduktan sonra yazarın ilk kitabı olduğuna şaşırdım doğrusu. Yani kitap öyle bir ustalıkla kaleme alınmış ki, sanırsınız yıllarca yazan profesyonel bir yazar. Bu yüzden yazarın kalemine aşık olduğumu söyleyebilirim. İlk kitap bu kadar güzelse, demek ki bundan sonraki kitaplar apayrı güzel olacak ve bu da sevgili Özge Gül'ün kitaplarını tereddütsüz alıp, büyük bir heyecanla okuyacağım anlamına geliyor. :)

Kitapta büyülü bir aşk hikayesi bizi bekliyor. Bir tarafta aşkını 6 yıl boyu içine gömen bir adam. (Ah, bunun beni ne kadar etkilediğini söylemezsem olmaz. Zaten karaktere apayrı aşık oldum. Hiç iyi değilim şu an. Kafayı sıyırdım sanırım.) Diğer bir tarafta ise bu aşktan kaçan Melisa.  Bir de şöyle bir durum var ki Serkan nişanlı. :( Melisa'yı halen seviyor ama hani derler ya 'Fazla naz aşkı usandırır' diye. Bizim kadın karakterimizde aşırı nazlı bence. Bu yüzden Serkan, Melisa'yı hala sevmeye devam etse de gidip başka bir kadınla nişanlanmış. Buradan da anlıyoruz ki, fazla naz zarar kızlar. :D Bunu bu kitapta daha iyi anlamış bulundum.

Evet, tamam itiraf ediyorum. Ben Melisa'ya fena sinir olum. Hatta öyle ki bazen sayfaya yumruk atasım geldi. O derece sinirlendim düşünün yani. Adama az çektirmedi kabul edelim. Serkan gibi bir adama yapılır mı bu? Elime bir geçse Melisa olacakları siz düşünün artık. :D Kitabın devamında geç de olsa kendini birazcık affettirdi ancak ben ona hala çok sinirliyim. Yani, sonuçta Serkan gibi bir adamı üzdü, öyle değil mi? Bu arada ayrıca belirtmek istiyorum ki, Serkan'a bayıldım! Ama en çok da onun beni büyüleyen, masum aşkına bayıldım! Bir kadın böyle sevilir işte...

Tabii, şunu geçmeyeyim. Kitapta sinir olduğum karakter bir adet daha bulunuyordu. Ki ben ona Melisa'dan daha sinir oldum. Sonuçta asıl kızımız Melisa. Sadece ona tavırlıyım o kadar. :D Tamam iyice psikopata bağladım, kabul ediyorum. Diyorum ya kitabı çok beğendim. Hep ondan oluyor bunlar. :D Neyse. Ah, şu Serkan'ın cazgır nişanlısından bahsediyordum, değil mi? Aklıma geldikçe sinirlerim tavan yapıyor. O nasıl bir kadındı öyle? Saman altından su yürüten türden hem de! Tamam, bu konuya fazla girmiyorum çünkü kadın fena halde beterdi. Gerisini siz düşünün artık! Beni şok etti resmen. Hatta bazen sinirden saç diplerime kadar kaşındığım doğrudur. :(

Kitap çok güzel bir kitaptı. Tutkulu Aşk'ı okurken hiç sıkılmadım. Aksine her sayfasını büyük bir heyecan ve merak eşliğinde çevirdim. Son zamanlarda böyle bir kitaba hasret kalmışım bunu da anlamış bulundum. Kitap ciddi anlamda çok iyi geldi. Yazarın kalemini çok sevdim. Çok akıcı, sade ve yalın bir dili vardı. Bir kere okuyucuyu sıkmıyor ve bu çok önemli bir şey benim için. Kurgu zaten kusursuzdu. Defalarca söyleyebilirim belki Serkan benim kalbimin baş köşesine yerleşti. Buradan da çok sevgili yazarımıza sesleniyorum; Acaba böyle bir karakter gerçek hayatta var mı? Hani varsa ben de alabilirim bir adet. Bilinsin istedim. :D

Ha az daha unutuyordum. Kitapta sadece bir çiftin aşkına tanıklık etmiyoruz. Oldukça tatlı bir çiftimiz daha var ve ben onları da çok sevdim. :) Evet, evet Murat ve Selin'den bahsediyorum. Sanırım Murat da yazarımızın yeni kitabında gönlümü fethedecek. Ama Serkan'ın tahtını sallayabilir mi orasını zaman gösterecek. Murat ve Selin'in hikayesini de merakla bekliyorum. Umarım yazarımız bizi fazla bekletmez diyorum ve yorumumu burada sonlandırıyorum.

Sanırım biraz uzun bir yorum oldu. Umarım sıkılmazsınız. Gerçi benim daha yazacağım çok şey vardı ama fazla uzatmak istemiyorum. Kısacası, özetle: Ben Tutkulu Aşk'ı çok beğendim. Vakit kaybetmeden alın okuyun derim. Kitaplığınızın baş köşesine yerleşeceğine eminim. Benim de öyle oldu. :)


Küçük bir not (Hayır, aslında fazlasıyla önemli bir not): Bu yorumdan sonra okuyacak çok sevgili arkadaşlara sesleniyorum: Serkan'a fazla sulanmasanız iyi edersiniz. ;) :D 


7 Mayıs 2015 Perşembe

KGBT 6. Tur || Tek İsim Tek Kader - J.Green & D.Levithan | Yorum



Herkese merhaba! Kitap Gurmeleri olarak düzenlediğimiz 6. turumuz Tek İsim Tek Kader ile karşınızdayım!

Yoruma geçmeden önce kitabın konusu hakkında biraz bilgi sahibi olalım. :)






Will Grayson
Ya çılgın dostunuz hayatınızla dalga geçen bir müzikal sahneliyorsa
Ve hoşlanmadığınızı sandığınız kız sizden hoşlanmaya başladıysa?

Öteki Will Grayson
Ya yapayalnız hissettiğiniz bu dünyada tek gerçeğiniz depresyonunuzsa
Ve hiç tanışmadığınız birine sırılsıklam âşık olduysanız?

İkisinin de ismi Will Grayson;
İkisi de Şikago'da yaşıyor
Ve ikisi de on yedi yaşında…
Ortak bir de dertleri var:
Aşka duydukları su katılmamış korku…

"Bu romanda hayat var." 
-Entertainmentweekly.com-

"Okurları hem kahkahaya boğacak, hem ağlatacak hem de herkese avaz avaz şarkı söyletecek." 
-Kirkus Reviews-

"Süperstar yazarlardan neşe dolu bir ortak çalışma." 
-The Daily Beast-

"Genç âşıklar, tutku, entrika, öfke, acı ve arkadaşlığa dair harika bir öykü." 
-Booklist-
(Tanıtım Bülteninden)





İsimleri ve soyisimleri aynı olan iki gencin tuhaf bir şekilde karşılaşmasıyla olaylar başlıyor. Tanıtım bülteninde de gördüğümüz gibi Will Graysın ve Öteki Will Grayson. :)

John Green yine harika bir eser ortaya koymuş. Tamam, kabul etmeliyim ki Aynı Yıldızın Altında kadar beğenmedim ama bu kitabı da çok güzeldi.

Kitabı okurken çok eğlendim. Bazı yerlerde beni gülümsettiği oldu. Ancak kitapta beni rahatsız eden yerler yoktu desem yalan olur. Beni rahatsız eden olay ise eşcinsellikle ilgili bir kitap olmasıydı. Ama onun dışında yine de güzeldi. Eğlenceli, dili sade ve akıcı olan bir kitaptı. Okunabilecek bir kitap olduğunu düşünüyorum. Tavsiye de ediyorum. :) 

6 Mayıs 2015 Çarşamba

6. Tur KGBT || Yazar Tanıtım || John Green



JOHN GREENİ TANIYALIM 

24 Ağustos 1977 doğumlu olan John Green yazarlık kariyerine Alaska’nın Peşinde romanı ile hızlı bir giriş yaptı. Ardından bir çok romana imza atan ünlü yazar ilk kitabının başarısını bir türlü yakalayamadı. 2012 yılında yayınladığı Aynı Yıldızın Altında romanı ile ise kariyerinin en büyük çıkışını yaptı. 2014 yılında beyazperdeye uyarlanan roman uzun süre en çok satanlar listesindeki yerini korudu.

Aynı zamanda blog yazarlığı ve eğitici video yapan John Green 2014 yılında Time magazin tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri olarak gösterildi. 







John Green Romanları / Kitapları:



Alaska’nın Peşinde - Looking for Alaska - 2005

İlk Aşk - An Abundance of Katherines - 2006
Let It Snow - 2008
Kağıttan Kentler - Paper Towns - 2008
Will Grayson - 2010
Aynı Yıldızın Altında - The Fault in Our Stars - 2012





JOHN GREEN ESERLERİ

Alaska'nın Peşinde


John Green’in ilk romanı olan ve ona Printz ödülünü kazandıran Alaska’nın Peşinde mükemmel kurgusu ile dikkat çeken mükemmel bir roman.


Miles Halter adındaki karakterin hikayesinin anlatıldığı romanda Alaska Young’un Miles’ın hayatı üzerindeki kalıcı etkisi çarpıcı bir şekilde okurlara sunuluyor.



Miles Halter, Francois Rabelais’in ölmeden önce betimlediği Büyük Belki bilinmezliğinin etkisi altındadır ve onu bulabilmek için herşeyi yapmaya hazırdır. Lise hayatına başladığında Alaska ile tanışır ve hayatı tamamen değişmeye başlar. Herşeyin ilkini yaşamaya başlayan Miles için Alaska tam bir tutkuya dönüşmüştür. Alaska’nın peşinden çıkışı belli olmayan bir labirete sürüklenen Miles için hayat kalıcı olarak bir değişime uğrayacaktır.



John Green, Alaska’nın Peşinde romanı ile genç yaşta yaşananların insan hayatı üzerinde kalıcı nasıl etkiler bıraktığını mükemmel bir aşk hikayesi ile anlatıyor. 

                                                                                         







İlk Aşk



John Green’in ikinci romanı olan İlk Aşk – 19 Başarısız Denemeden Sonra Aynı Yıldızın Altında romanından çok farklı diyebiliriz. Yazar bu kitabında ağlatmaktan daha çok okurlarını oldukça eğlendiriyor. Yani İlk Aşk romanı ile romantik komedi tarzına kayıyor diyebiliriz.



İlk Aşk kitabının ana kahramanı olan Colin her zaman Katherine gibi bir sevgili hayal etmiştir. Hayal etmenin yanında bunu başarmak içinde çok çabalamıştır fakat her seferinde başarısız olmuştur. Şimdiye kadar toplam 19 kez yarı yolda kalmıştır ve artık kendi yaklaşımına farklı bir şeyler katması gerektiğini anlamıştır. Bunun üzerine pek işe yaramayan dış görünüşü yerine bu kez zekasını kullanmaya karar verir. 



Colin kendine göre romantik ilişkilerin formülü çıkartmaya çalışır. Böylece bilimsel veriler ile kız arkadaş edinmenin planını yapmaktadır. Başarabilirse terk edilenlerin kahramanı olacaktır ve aşk ilişkileri artık içinden çıkılmaz olmaktan çıkacaktır. Fakat Colin’in hedefi pek kolay değildir ve bu planı onu komik maceraların içine sürükleyecektir.





Kağıttan Kentler


Aynı Yıldızın Altında ve Alaska’nın Peşinde romanları ile tanıdığımız John Green felsefik aşk romanları serisine Kağıttan Kentler romanı ile de devam ediyor.


Kağıttan Kentler aslında harita üreticilerinin haritalarının telif haklarını koruyabilmek için haritaların içerisine yerleştirdikleri var olmayan kasabalara verilen isimdir. Böylece haritanın kopyası yapıldığında bu kentler sayesinde haritanın kime ait olduğu ortaya çıkar. John Green’de bu tarz bir kent ile olan anısından yola çıkarak Kağıttan Kentler kitabını kaleme almış.



Kitabın ana karakteri olan Quentin, ailesinin de büyük yardımı ile başarılı ve sakin bir hayat sürmekte ve lisenin son sınıfında üniversite planları yapmaktadır. Platonik olarak aşık olduğu Margo ise 2 yaşından beri onun komşusudur fakat Margo okulun en havalı ve güzel kızı olduğu için Quentin Margo ya çok yakın olsa da aslında çok uzağındadır. Unutamadığı en büyük anısı ile daha çocukken Margo ile oynarken birlikte buldukları bir cesettir.




Quentin bir gece Margo’yu odasının penceresinde yüzü boyalı olarak bulur. Margo Quentin’den arabasını ister ve dahası bu gece için onun şoförlüğünü yapmasını da ister. Quentin gece yarısı bu isteğe bir anlam veremez fakat Margo ile zaman geçirme fırsatı yakaladığı için öneriyi kabul eder. Herkes uyuduktan sonra Quentin ve Margo, Margo’nun listesindeki yapılacakları yapmak için şehrin karanlığında yola koyulurlar.



Margo, sevgilisinin onu aldattığı öğrendikten sonra o gece herkesten intikam almak ister. Eski sevgilisi kız ile birlikte iken yakalanmasına neden olur, onun çıplak fotoğraflarını çeker, gıcık olduğu arkadaşının arabasına balık koyar vs. Mola verdiklerinde bir gökdelene çıkarlar ve Margo yaşadıkları şehri nasıl kağıttan bir kente benzettiğini anlatır. 



Quentin yorgun ama bir o kadar mutlu şekilde eve gelir. Yatağa başını koyduğunda Margo ile yarın her şeyin nasıl farklı olacağının hayalini kurar. Fakat sabah okula gittiğinde Margo ortalıklarda yoktur. Dahası Margo hiç ortalıklarda yoktur ve Quentin Margo’nun evden kaçtığını öğrenir. Tam aşık olduğu kıza yakınlaşmışken Margo’nun ortadan kaybolması ve dahası geride ip uçları bırakarak kaybolması Quentin’in merakını arttırır. 



Quentin sadece onun odasından görünebilecek olan Margo’nun odasında daha önce orada olmayan ve kendisine bakıyormuş gibi hissettiren posteri görünce Margo’nun ipuçlarını onun için bıraktığını anlar. Arkadaşlarını da bir araya gelip dedektiflik yapmaya başlarlar. Tahmin ettikleri gibi bir ipucu onları bir diğerine sürükler. Fakat ipuçlarından bazıları Quentin’e Margo’nun ölü bedenini bulabileceğini düşündürür. Birlikte geçirdikleri son gece eski anıları canlandırdıklarında Margo ona yıllar önce buldukları ceset gibi kendi bedeninin sıradan insanlar tarafından bulunmasını istemediğini söylemiştir. Bu yüzden Quentin, Margo’nun ölü bedenini kendisinin bulmasını istediğini düşünmeye başlar.



Quentin ve arkadaşları ipuçlarını takip ettiklerinde sonunda karşılarına kağıttan bir kent çıkar. Son ipucu Margo’nun nerede olduğu söylemektedir fakat oraya varmaları yaklaşık 23 saat tutacakken Margo’nun ip ucunda onlara tanıdıkları zaman için sadece 21 saat kalmıştır. Quentin ve arkadaşları hızlı ve uzun bir araba yolculuğuna koyulurlar. Yol boyunca Quentin Margo ile karşılaşmasını hayal eder. Tam olarak ne beklediğini yada ne bulacağını bilemez. Yıllardır sadece uzaktan gördüğü ve tanıdığı Margo’yu mu yoksa ipuçlarını takip ettikçe keşfettiği yeni Margo’yu mu?



Sonunda kağıttan kente geldiklerinde ise Quentin ve arkadaşlarını bekleyen bir sürpriz vardır. Aslında onlar için bırakılmış ipuçları yoktur, sadece silinmeye çalışılan izler vardır.


Aynı Yıldızın Altında 


Amerikanın en ünlü ve yetenekli yazarlarından biri olan John Green yeni romanı Aynı Yıldızın Altında kitabı ile yine okurlarını etkisi altına almayı başarıyor.

İlk olarak 2012 yılında çıkan kitap bir anda okurlardan büyük beğeni topladı ve bir çok kitap listesinde bir numaraya kadar yükseldi. Bir çok saygın eleştirmenden de tam not alan kitap sonunda Türk okurları ile de buluşuyor.

Kitap 16 yaşında kansel hastası bir gencin hikayesini anlatıyor. Genç yaşta ölümcül hastalığa yakalanan ve bir tıp mucizesi ile biraz daha uzun yaşama umudu olan gencin ölümcül sonucu ertelemekten öteye gitmez. Ta ki hayatına biri girene kadar. Genç kız hayatına yeni giren kişiye olan bağı farklı mucizeleri de beraberinde getirecektir.

Aynı Yıldızın Altında romantik kitapları sevenlerin mutlaka okuması gereken mükemmel bir roman. Zamanı azalan bir gencin bu kısa zamana bir ömür sığdırmaya çalışmasını okurken göz yaşlarınıza hakim olmakta zorlanacaksınız.



Tek İsim Tek Kader

Will Grayson
Ya çılgın dostunuz hayatınızla dalga geçen bir müzikal sahneliyorsa
Ve hoşlanmadığınızı sandığınız kız sizden hoşlanmaya başladıysa?

Öteki Will Grayson
Ya yapayalnız hissettiğiniz bu dünyada tek gerçeğiniz depresyonunuzsa
Ve hiç tanışmadığınız birine sırılsıklam âşık olduysanız?

İkisinin de ismi Will Grayson;
İkisi de Şikago'da yaşıyor
Ve ikisi de on yedi yaşında…
Ortak bir de dertleri var:
Aşka duydukları su katılmamış korku…